NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
أَخْبَرَنِي
سَعِيدُ بْنُ
أَبِي
أَيُّوبَ
عَنْ أَبِي
عَقِيلٍ الْقُرَشِيِّ
عَنْ أَبِي
عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
الْحُبُلِيِّ
عَنْ أَبِي
أَيُّوبَ
الْأَنْصَارِيِّ
قَالَ كَانَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِذَا أَكَلَ
أَوْ شَرِبَ
قَالَ
الْحَمْدُ
لِلَّهِ
الَّذِي أَطْعَمَ
وَسَقَى
وَسَوَّغَهُ
وَجَعَلَ
لَهُ مَخْرَجًا
Ebû Eyyub eî-Ensârî'den rivayet
olunmuştur; dedi ki:
Rasûlullah (s.a.v.) (bir
şey) yediği veya içtiği zaman;
"Yediren, içiren ve
yedirip içirdiği şeyi kolaylıkla boğazdan geçirip hazmettiren ve artıkları için
bir çıkış yolu yaratmış olan Allah'a hamdolsım" diye dua ederdi.
İzah:
Tirmizî, da'avât
Hattâbî, metinde geçen
kelimesinin "Allah" kelimesinin sıfatı olduğunu kabul ederek:
"...yediren (fakat kendisi) yedırilmeyen"[En'am 14] âyetinin ışığı
altında bu kelimeye, "O Allah ki, herşeye yeter, yedirir, içirir, fakat
kimse ona yedirip içiremez ve yetemez" manasını vermiştir. kelimesine ise,
"Rabbin seni bırakmadı ve danlmadı"[Duha 3] âyetinin ışığında,
"O Allah ki, kendisinden istemek, elinde bulunan nimetlere rağbet etmek
asla terkedilemez." manası vermiştir.
Yine Hattâbî'ye göre
metinde geçen kelimesi "Her zaman kendisine müracaat edilen" anlamına
gelmektedir ki kastedilen yüce Allah'dır.
Ancak bazı sarihler bu
kelimelerin "el-hamdu" kelimesinin mef'ulu mut-lakı durumunda olan mahzuf
bir mastarın sıfatı olduğunu kabul etmişlerdir.[Muhammet b. Allan,
el-Fatûhâtu'r-Rabbâniyye, V, 223.] Tercümemizde biz de bu görüşü esas aldık.
Bütün bu hadis-i
şerifler yemekten sonra Allah'ın vermiş olduğu dünyevî nimetlere ve uhrevî
nimetlerden olan iman nimetine şükretmenin ve bu nimetleri dile getirmenin
müstehap olduğuna delâlet etmektedir. Bu ise "El-hamdülillahillezi
et'amane ve sekâna ve caalenâ minel müslimîn" demekle yerine gelmiş olur.
Bu konuda İsmail Lütfi
Çakan şöyle demektedir:
"Fesahat,
muktezây-i hale göre ifade-i meramda bulunmak, belagat ise kavuşulan nimete
göre teşekkürde bulunmak, dua etmek de Allah katında makbuliyet demektir. Yemek
bir nimettir. Doymuş olmanın değerini açlık çekene sormak gerekir. Yemeğin
boğazdan rahatlıkla geçmesi ve hazmedil-mesi en az yemek bulabilmek kadar hatta
ondan da büyük bir nimettir. Lokması boğazında kalmış bir insanın ızdırabmı
tasavvur etmek veya yediği yemeği hazmedemiyen bir sindirim sisteminin vereceği
elemi hayal etmek yapılacak en güzel duanın Hz. Nebi'in yaptığı bu dualar
olduğunu anlamak için yeterlidir.
Bütün bunların ötesinde
boşaltım aygıtının bulunması ve normal olarak görev yapması başlıbaşına
fevkalâde bir nimettir. Yiyen, hazmeden ve fakat artıkları dışarı atamayan bir
vücudun elem ve ızdırabmı ifade edebilmek mümkün değildir.
Seçili ve kafiyeli,
uzun uzun ve müretteb sofra dualarında böylesine kısa ve fakat ihatalı,
gerçekten şükür ifade eden bir dua bulmak mümkün müdür?”